Haberler

İhtiyati Haciz Kararlarına Yapılan İtirazlarda Taraflar Dinlenmeden Karar Verilmesi Aleni Yargılanma Hakkının İhlali Sonucunu Doğurmaz (Ekim-Kasım-Aralık 2018 sayı: 274-276)

İhtiyati Haciz Kararlarına Yapılan İtirazlarda Taraflar Dinlenmeden (Sözlü Beyanda Bulunma Hakkı Tanınmadan) Karar Verilmesi Aleni Yargılanma (Adil Yargılanma) Hakkının İhlali Sonucunu Doğurmaz

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ADNAN ALTIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9748)

Karar Tarihi: 7/1/2016

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ihtiyati haciz kararına yapılan itirazda, taraflar dinlenmeden karar verilmesi nedeniyle aleni yargılanma hakkının; delillerin hatalı değerlendirilerek usul ve kanuna aykırı karar verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 30/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 19/1/2015 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 5/6/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlığın 13/7/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

 

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Antalya ili, merkez .......... mahallesi, 6167 ada, 13 parsel sayılı taşınmazla ilgili, arsa sahibi Kooperatif ile yüklenici şirket arasında Antalya 10. Noterliğinin 2/7/2004 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiştir.

8. Sözleşmede, yükleniciye isabet eden başvuru konusu, A Blok 1. Kat 3 numaralı bağımsız bölümün tapusunun, iskân belgesinin alınmasıyla birlikte yükleniciye devredileceği hususu kararlaştırılmıştır.

9. Yüklenici şirket, bu sözleşme kapsamında yapacağı inşaatta, tuğla, sıva, tesisat işleri gibi bazı işlerin yapımı konusunda, M.K. isimli müteahhitle 31/10/2005 tarihli bir sözleşme imzalamıştır.

10. Alt yüklenici M.K. sözleşmeye konu işlerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesine rağmen alacaklarının ödenmediği gerekçesiyle, yüklenici şirket aleyhine Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2007/342 sayılı dosyasında alacak davası açmıştır.

11. Mahkeme yargılama sırasında, 4/3/2008 tarihli ek kararla, A blok, 3 numaralı bağımsız bölümle ilgili ihtiyati haciz kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Davalı şirket ile dava dışı arsa sahibi kooperatif arasında Antalya 10. Noterliğince düzenlenen 02.07.2004 tarih 21768 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde gayri menkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunduğu, bu sözleşme uyarınca davalı şirket tarafından davacı ile 31.10.2005 tarihli sözleşme yapıldığı, dava dışı arsa sahibi S.S. ....... Yapı Kooperatifi başkanı M.B.’nin mahkememizce 03.03.2008 tarihli yapılan keşif sırasında davalı şirketin kooperatiften sadece alacak olarak bir tapusunun kaldığı, iskan alındıktan sonra hakettiği son tapunun da verileceği, şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmakla, dosya kapsamı, dava dışı arsa sahibi kooperatif tarafından keşif sırasındaki beyanı dikkate alındığında davacı alacaklının dava dışı S.S. ....... Yapı Kooperatifi adına Antalya Merkez ....... Mah. 6167 ada 13 parsel A Blok 3 numaralı bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulması talebinin kabulü ile:

İhtiyati haciz istenen Antalya Merkez ........ Mah. 6167 ada 13 parsel A Blok 3 numaralı bağımsız bölüm her ne kadar dava dışı arsa sahibi S.S. ....... Yapı Kooperatifi adına tapuda kayıtlı ise de tapu sicilinin beyanlar hanesine davacının alacağı olan 250.000,00.- TL ‘yi karşılayacak oranda takdiren teminatsız olarak ihtiyati haciz konulmasına,

12. Bu arada başvurucu, ihtiyati hacze konu A blok 3 numaralı bağımsız bölümü, yüklenici şirket ile aralarında düzenlenen 1/1/2005 tarihli temlik sözleşmesi ile satın aldığını belirterek arsa sahibi Kooperatif aleyhine 26/12/2012 tarihinde, Antalya Tüketici Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açmıştır.

13. Başvurucu, Tüketici Mahkemesine açtığı davayı delil olarak göstererek hacze konu taşınmazın kendi mülkiyetinde olduğunu belirtmiş ve ihtiyati haczin kaldırılmasına, Antalya 13. İcra Müdürlüğünün E.2010/15506 sayılı dosyasındaki takibin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

14. Başvurucu dilekçesinde, Mahkemenin E.2007/342, Antalya 13. İcra Müdürlüğünün E.2010/15506, Antalya Tüketici Mahkemesinin E.2012/3365 sayılı dosyalarını ve kat karşılığı inşaat sözleşmesini delil olarak göstermiş ve ilgili belgeleri dilekçe ekinde mahkemeye sunmuştur.

15. Mahkeme, 20/2/2013 tarihli ek kararla itirazların reddine karar vermiştir. Ret kararının ilgili kısmı şöyledir:

Dava dışı kooperatif temsilcisinin ve dava dışı Adnan Altın’ın ayrı ayrı mahkememize ibraz ettiği dilekçelerinde; taşınmazın B. Ltd Şti adına kayıtlı olmadığını, bu nedenle de ihtiyati haciz işleminin uygulanamayacağını belirterek Antalya 13. İcra Müdürlüğünün E.2010/15506 sayılı takip dosyasındaki takibin durdurulmasına ve tapu üzerindeki ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettikleri anlaşılmakla;

Mahkememizin dosyası bütün halinde irdelendiğinde; ihtiyati haciz konulan bağımsız bölümün kooperatif ile davalı yüklenici arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında yükleniciye düştüğü, kooperatifin keşif sırasındaki beyanında iskân alındığı takdirde yüklenicinin hak ettiği ve sadece kooperatif elinde kalan son tapu olan 3 numaralı bağımsız bölüm tapusunun da yükleniciye verileceği beyan edildiğinden kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında dosyamız davalısı yükleniciye düşecek olan bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulduğundan dava dışı kooperatif ve Adnan Altın’ın icra takibinin durdurulması ve ihtiyati haczin kaldırılması yönündeki talepleri yerinde görülmediğinden reddine,

16. Başvurucunun Antalya Tüketici Mahkemesine açtığı davada ise Mahkeme, 29/3/2013 tarihli ve E.2012/3365, K.2013/443 sayılı kararıyla, ihtiyati hacze konu taşınmazın başvurucu adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiş, Karar, 8/7/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

Toplanan delillerden, tüm dosya kapsamından, davalı arsa maliki kooperatif ile yüklenici şirket arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenicinin yapımını üstlendiği ve kendisine isabet eden dava konusu A Blok 13 numaralı bağımsız bölüm üzerindeki haklarını 1/1/2005 tarihli temlik sözleşmesi ile davacıya temlik ettiği, satış bedelinin tamamen ödendiği, bağımsız bölümün, kat irtifakı ve iskan alındıktan sonra tapusunun davacıya verileceğinin belirtildiği, taşınmazla ilgili 28/12/2009 tarihinde genel iskân belgesinin alındığı, sözleşmeye göre, tapu devir şartlarının oluştuğu, ayrıca tarafların karşılıklı anlaşması üzerine davalı arsa maliki kooperatif tarafından davanın kabul edildiği anlaşıldığından davacının davasının kabul nedeniyle kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ”

17. Başvurucu, Tüketici Mahkemesi kararını da delil olarak göstererek, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20/2/2013 tarihli ek kararını temyiz etmiş, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 28/11/2013 tarihli ve E.2013/5215, K.2013/6338 sayılı ilamıyla, hükmü onamıştır.

18. Onama ilamı, 24/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257. maddesi şöyledir:

“Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:

1- Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;

2- Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;

Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder”.

20. 2004 sayılı Kanun’un 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişiklik yapılmadan önceki 265. maddesi şöyledir:

“Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuruyla yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.

Menfaati ihlâl edilen üçüncü kişiler de ihtiyatî haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir.

Mahkeme, gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı kabul veya reddeder.

İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir.

İtiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Yargıtay bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. Temyiz, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz.”

21. 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile 2004 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. madde şöyledir:

“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır.”

 

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/12/2013 tarihli ve 2013/9748 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, mülkiyeti kendisine ait olan 3 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2007/342 sayılı dosyasında ihtiyati haciz kararı verildiğini, kendisinin bu dosyada taraf olmadığını, bu yeri, henüz kat irtifakı kurulmadan önce 2005 yılında temlik sözleşmesi ile yükleniciden satın aldığını, nitekim Antalya Tüketici Mahkemesince de mülkiyet hakkının tespit edildiğini, haksız olarak verilen bu karara yönelik itirazlarının Mahkemece, zorunlu olmasına rağmen duruşma açılmayarak reddedildiğini Yargıtay içtihatlarına göre, tapusu arsa sahibinin üzerine kayıtlı olan ve ileride yükleniciye bırakılacak olan yerle ilgili yüklenicinin borcundan dolayı ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini, ancak Mahkeme ve Yargıtayın bu içtihatlara aykırı değerlendirme yaparak karar verdiğini, Mahkeme kararıyla kendi mülkü olarak belirlenen taşınmazın, başkasının borcu nedeniyle satılacak olmasının, mülkiyet hakkını zedelediğini belirterek Anayasa’nın 17., 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin verdiği karar nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesindeki hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu yönde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.

25. Yine başvurucu, Mahkeme kararıyla adına tescil edilen taşınmazın haczedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ise de, başvurucunun, hacze konu olan yeri, 1/1/2005 tarihli adi yazılı temlik sözleşmesiyle yüklenici müteahhitten satın aldığı, sözleşmede, bağımsız bölümle ilgili kat irtifakına geçilerek iskân belgesi alındıktan sonra tapusunun başvurucuya devredileceğinin kararlaştırıldığı, taşınmazla ilgili 28/12/2009 tarihinde genel iskân belgesinin alındığı, devrin gerçekleşmemesi üzerine başvurucunun taşınmaz kaydının adına tescili için 26/12/2012 tarihinde açtığı davanın kabul edildiği ve hükmün 8/7/2013 tarihinde kesinleştiği, Asliye Ticaret Mahkemesinin ise 4/3/2008 tarihinde ihtiyati haciz kararı verdiği, dolayısıyla başvurucunun adına tapu kaydının oluşturulmadığı veya taşınmaz devrinin talep edilme hakkının bulunmadığı bir dönemde adi yazılı temlik sözleşmesiyle aldığı hisseye yönelik hukuksal sorunların çıkabileceğini öngörmesi gerektiği, nitekim bu hususu göze alarak aldığı taşınmaz ile ilgili ileri sürülen iddiaların, mülkiyet hakkı bağlamında değerlendirilmeyeceği, iddiaların, Mahkemenin 4/3/2013 tarihli ek kararı çerçevesinde, adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, bu açıdan başvuru, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve aleni yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları altında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

26. Başvurucu, ihtiyati hacze konu taşınmazın, kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği yükleniciye düşen bir yer olduğunu, tapu kaydı henüz arsa sahibi kooperatif adına iken, yüklenicinin 3. kişiye olan borcundan dolayı ihtiyati haciz kararı verilmesinin hukuken mümkün olmadığını, bu hususta yerleşik Yargıtay içtihatları olduğunu, bu açıdan Mahkemenin kanun ve usule aykırı değerlendirme yaparak karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkraları şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”

28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. ”

29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).

31. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).

32. Başvurucunun, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği 4/3/2013 tarihli ihtiyati haciz kararına yaptığı itiraz üzerine Mahkemenin, dilekçeye ekli deliller ve dosya kapsamına göre itirazın reddine karar verdiği, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin, 28/11/2013 tarihli ilamı ile hükmü onadığı anlaşılmıştır.

33. Mahkemenin kararında belirttiği ve bu karara atıf yapan Yargtay 15. Hukuk Dairesinin katıldığı, “ihtiyati haciz konulan bağımsız bölümün kooperatif ile davalı yüklenici arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında yükleniciye düştüğü, kooperatifin keşif sırasındaki beyanında iskan alındığı takdirde yüklenicinin hak ettiği ve sadece kooperatif elinde kalan son tapu olan 3 nolu bağımsız bölüm tapusunun da yükleniciye verileceği beyan edildiğinden kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında dosyamız davalısı yükleniciye düşecek olan bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulduğundan dava dışı kooperatif ve Adnan Altın’ın icra takibinin durdurulması ve ihtiyati haczin kaldırılması yönündeki talepleri yerinde görülmediğinden reddine. ” dair gerekçe ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Yargıtay Dairesi ve Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, Anayasa Mahkemesinin, Derece Mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdirine müdahale etmesi, kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

34. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi, derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak, tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., § 36).

35. Bu açıdan başvurucunun, Mahkeme ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi kararının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve başka Yargıtay Dairesinin verdiği kararlarla çeliştiği, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının da esas itibariyle Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu, nitekim dosya kapsamında, belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya özgü değerlendirme yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.

36. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından karşılanmadığına veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

37. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Aleni Yargılanma Hakkının ihlal Edildiği iddiası Yönünden

38. Başvurucunun bu şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

39. Başvurucu, 2004 sayılı Kanun’un 265. maddesi gereği ihtiyati haciz kararlarına yapılan itirazda, Mahkemenin duruşma açarak değerlendirme yapması zorunlu olduğu halde, Kanun ve yerleşik yargısal içtihatlara aykırı olarak dosya üzerinden inceleme yaparak karar verdiğini bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Başvurucu, ihtiyati haciz kararına yaptığı itirazda, Mahkemenin kendisini dinlememesi nedeniyle esasa ilişkin sözlü beyanda bulunma hakkının elinden alındığını iddia etmiş olmakla, başvurunun aleni yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

42. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”

43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir... ”

44. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük, mutlak değildir (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 41; Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 66).

45. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma hakkının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).

46. Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde, duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ve diğer 7 başvuru/Türkiye (k.k.), B. No: 40988/06, 2/7/2013).

47. AİHM, özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Anılan Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No: 28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28/2/2012, § 30).

48. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye, B.No: 36590/97, 11/7/2002, § 51). Dolayısıyla, sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün sağlanamayacağı olaylarda, sözlü yargılamanın yapılması gerekir. Sözlü yargılamaya karar vermede, davaya konu meselelerin çokluğu değil, niteliği önem kazanacaktır (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (3), B. No: 2014/929, 10/6/2015, § 26).

49. 2004 sayılı Kanun’un 257. maddesinde, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısının, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebileceği belirtilmiş, aynı Kanun’un 265 inci maddesinde ise, borçlunun, kendisi dinlenmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata itiraz edebileceği gibi menfaati ihlâl edilen üçüncü kişilerin de ihtiyati haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilecekleri hususu düzenlenmiştir. İhtiyati haciz kararına yapılan itirazda, Mahkeme bu sebeplerle sınırlı bir değerlendirme yaparak itiraz hakkında karar verecektir.

50. Somut olayda,  Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin, E.2007/342 sayılı dosyada, 4/3/2008 tarihli ek kararla, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yükleniciye düşen, ancak arsa sahibi adına tapuda kayıtlı olan yerle ilgili ihtiyati haciz kararı verdiği, başvurucunun karara yaptığı itirazda, Mahkemenin dosya üzerinden inceleme yaparak itirazı reddettiği anlaşılmıştır.

51. Somut olay yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, ihtiyati haciz kararına yapılan itirazda, İlk Derece Mahkemesinin başvurucuya itirazla ilgili sözlü beyanda bulunma imkânı tanımadan dosya üzerinden değerlendirme yapmak suretiyle karar verdiği anlaşılmış ise de; Mahkemenin 2004 sayılı Kanun’da belirtilen sebepler çerçevesinde tamamen şekli, sınırlı ve teknik nitelikte bir inceleme yaparak itirazı değerlendirdiği, uyuşmazlığın niteliği göz önüne alındığında, başvurucunun kişisel özellikleri, davranışları gibi sözlü yargılamayı zorunlu kılan olguların Mahkemenin kararını doğrudan etkileme potansiyeline sahip olmadığı, Mahkemenin yazılı belge ve beyanlara istinaden uyuşmazlığı hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu, başka bir ifadeyle davanın yazılı sunumlar temelinde hüküm vermeye elverişli bir yapıda olduğu, nitekim Kanunda da bu elverişliliği sağlama adına, itiraz edene, dilekçesine tüm delil, bilgi ve belgeleri ekleme zorunluluğu getirdiği anlaşılmıştır.

52. Bunların yanında, tarafların dinlenmemesinin yargılamayı her durumda adil olmaktan uzaklaştırmayacağı, başvurucunun, sözlü yargılama yapılması halinde daha önce sunduğu belge ve delillerin dışında yargılamanın sonucunu etkileyebilecek nitelikte, esasa yönelik hangi beyan veya delilleri sunacağına ilişkin bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, başvurucu bu nitelikte bir beyan veya delili temyiz aşamasında ileri sürebilme fırsatına da sahip olmuştur.

53. Buna göre, yargılamanın bütünü göz önüne alındığında, başvurucuya sözlü beyanda bulunma hakkının kullandırılmamasının başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Başvuru konusu davada, aleni yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 7/1/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 

       Başkan                                Üye                                     Üye

Engin YILDIRIM        Serdar ÖZGÜLDÜR        Celal Mümtaz AKINCI

 

              Üye                                              Üye

  Muammer TOPAL                         M. Emin KUZ

 

Diğer Haberler